Hatay'ın Tarihi Yerleri
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Hatay'ın Tarihi Yerleri
Hatay'ın Tarihi ve Turistlik Yerleri
Hatay Arkeoloji Müzesi
Antakya’da Cumhuriyet Alanı’nda, Asi ırmağı kenarında ve köprü yakınındadır. Hatay’da bilimsel kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. Çalışmaların ilk yıllarında çeşitli ve kıymeti büyük olan tarihi eserlere rastlanması bir müze kurulması fikrini doğurmuştur. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatay’da M. Mişel Booşer tarafından hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere göre bir müze hazırlanmıştır. 1939 yılında tamamlanan müzede 3 ayrı bilim heyetinin yaptığı hafriyatlar sonucunda çıkan eserler toplanmıştır.Mozaik müzesi olarak planlanan binanın yapımına 1934 yılında başlanmış, Hatay Devleti zamanında tamamlanmış, düzenlemesi uzun sürdüğünden 23 Temmuz 1948’de Hatay’ın Kurtuluş Bayramı’nda ziyarete açılmıştır. Müzenin genişletilebilmesi için yapılan ek inşaat 1974’te tamamlanmıştır. Hitit, Helenistik ,Roma ve Bizans dönemlerine ait olan ve Harbiye, Antakya, Atçana , Seleukeia Pieria ile İskenderun’da bulunmuş eserlerin sergilendiği müze mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden dünyada ikinci sırayı almaktadır.Müzede. 18.100 parça arkeolojik eser, 1.050 etnografik eser, 13.820 sikke, 1.347 mühür olmak üzere toplam 34.317 eser bulunmaktadır.1999 yılı sonu itibariyle müze ve ören yerlerini 103.233’ü yerli. 14.476’sı yabancı toplam 117.709 kişi ziyaret etmiştir. Toplam 21 milyar 498 milyon TL gelir sağlanmıştır.Müzedeki mozaikler, Bizans ve Roma dönemlerini kapsayıp. Mitolojik olaylar ve kişiler sembolize edilmektedir
Ulu Camii
Köprü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya’nın en eski camisi olan Ulu Cami’nin Memluk dönemi eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabelerden, caminin ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği anlaşılmaktadır.Antakya’da bunlardan başka Mahremliye Camii ( girişindeki tünel ve mihrap etrafındaki sütünceler ile ilgi çekicidir). Nakip Camii,Yeni Camii,Civelek Camii,Meydan Camii ( Giriş kapısı minarenin altındadır.Şeyh Ali Camii gibi hepsi de Osmanlı dönemi eseri olan camiler vardır. Bunlar kubbeli ve ahşap çatılı olmak üzere iki ayrı tipte inşa edilmişlerdir. Camilerde bazıları kalın gövdeli ve şapkalı, bazıları ince gövdeli, şerefeli ve külahlı olmak üzere iki tip minare dikkati çeker.
St.Pierre Kilisesi
Antakya-Reyhanlı yolu üzerinde kente 2 Km uzaklıkta Habib Neccar Dağ’ı yakınındadır. Doğal bir mağara olup, eklemelerle Kiliseye dönüştürülmüştür. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St.Pierre (Aziz Petros) Antakya’ya M.S. 29-40 tarihleri arasında gelmiş ve Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış. İlk dini toplantının yapıldığı bu kilisede cemaat ilk kez Hıristiyan adını almış. Hıristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinir.Bu mağara M.S. XII-XIII. yy.’larda Haçlılar tarafından ön cephesine yapılan ilave inşaat ile gotik tarzda bir kilise şekline çevrilmiş mağaranın tabanında tahrip olmuş bir şekilde M.S. 4 ve 5. Yüzyıllara ait mozaik kalıntısı vardır.Ayrıca bir altar, niş içinde mermer küçük St.Pierre’nin heykeli, kutsal sayılan su, saldırı esnasında cemaatin gizlice kaçmasına yarayan tünel bulunmaktadır.
Kilise, 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından Hıristiyanlar için Hac yeri ilan edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da Katolik Kilisesince burada bir ayin düzenlenmektedir.
Harbiye (Defne)
Harbiye, il merkezine 7 km. mesafede olup, Yayladağı ilçesi üzerinden Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu’ya bağlayan E-91 karayolu üzerinde bulunmaktadır. Suriye hududuna 55 km mesafededir. Harbiye belediye teşkilatı Hatay’ın Anavatana katılış tarihi olan 1939 yılında kurulmuş bir beldedir. Ayrıca Harbiye, tarihi Daphne olarak adını tüm dünyaya duyurmuştur. Yalnız Hatay’ın değil, belki de Güney Anadolu bölgemizin en şirin ve en seçkin yerlerinin başında gelmektedir. Konumu itibari ile Ortadoğu’yu Türkiye’ye bağlayan yol üstünde bulunduğundan bu ülkelerden gelen turistlerin hem uğrak yeri, aynı zamanda konaklama ve eğlence yeri olmakla birlikte bölgenin en güzel piknik yeridir. Her taraf yeşillik ve bol suları ile adeta cenneti andırır. Bir defa gelenin kolay kolay ayrılmayacağı ve tekrar gelmesi için güzellikleri ile ona davetiye sunar.Her türlü sebze ve meyvelerin bol yetiştiği Harbiye, son yıllarda Ortadoğu ülkeleri olmak üzere gittikçe artan turist akınına uğramaktadır. Lokantaları, turistik otelleri, pansiyonları ve eğlence yerleri büyük bir gelişme göstermiştir. Çok sayıda aile tipi pansiyon mevcut olup, 2 tanesi işletme belgeli olmak üzere 5 adet oteli bulunmaktadır. Yaz aylarında otel ve pansiyonların haricinde halkın bir kısmı, yabancı turistlere evlerinin bir bölümünü kiraya vererek artan turist potansiyelini karşılamaya çalışmaktadır. Konaklama ve yeme-içme tesislerinin haricinde Harbiye şellaleler bölgesinde yazlık olarak yeşillikler ve çağlayanlar arasında yeme-içme tesisleri mevcuttur.Harbiye el sanatları bakımından da adını tüm Türkiye’ye duyurmuştur. Heykelcilik bir hayli ileri durumdadır. Hakan Turizm Bakanlığının bir çok siparişleri buradan karşılanmaktadır. El tezgahlarında üretilen ipekçilik tüm Türkiye’de kabul görmüştür. Turistik eşya üretimi ve sap örmeciliği ile Türkiye çapında önemli bir pazara sahiptir.
DAPHNE (Harbiye) EFSANESİ
Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Defne’dir. Apollon’un içinde arzular uyandırır. Onunla konuşmak ister. Fakat Defne, Işık Tanrısı’nın içinden geçenleri anlamıştır. Kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon kovalar. Çapkın Tanrı bir taraftan “kaçma seni seviyorum” diye bağırır. Defne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder. Apollon’a gelince, bu güzel periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Defne, Apollon’un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş imkanı kalmadığını anlayan Defne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır:
-“Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.”Bu içten yalvarış üzerine Defne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Olgun göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir.Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Defne’nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder. Sonra da sarılır ve sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir:-“Defne, bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yanyana geçecek.Bu tatlı sözler üzerine Defne, dallarını eğerek Apollon’u saygı ile selamlar.İşte bu öykünün geçtiği yer bugünkü Harbiye’dir.Apallon teessür ve heyecan içinde o ağacı amblem olarak aldı ve parlak yapraklarından başına bir taç yaptı. İşte o zamandan beri şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilir ve Defne’nin gözyaşları bugün hala Harbiye’de şelaleler meydana getiriyor
Kaya Mezarı ve Beşikli Mağara
Titus tünelininin yakınındadır. Yolu tünelin girişinden ayrılır. Geniş alana yayılan mezarlık, kayalık yamaçlara oyularak yapılmıştır. Mezarlarda Romalılara ait 12 adet Kral mezarı bulunmuştur. Kral ailesine ait mezarların yanı sıra halka ait olanlarda vardır. Nekrepolun hemen yukarısında o dönemde resmi daire olarak kullanılan çalışma odalarının kalıntıları mevcuttur.
Antakya Kalesi ve Surlar
İstanbul surlarından sonra yurdumuzda en uzun surları oluşturmaktadır.Antik kenti çevreleyen duvarlar Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılmıştır. Surlar, Silpius (Habib-i Neccar) Dağı’ndan Orontes (Asi) Irmağına kadar uzanıyordu. Evliya Çelebi 44.000 adım uzunluğundaki duvarların büyük blok taşlarla örüldüğünü, çok sağlam ve sık mazgallı olduğunu, 70-80 adımda bir burç bulunduğunu yazmaktadır. Buna göre duvarlar 30.000 metre uzunluğundaydı ve 360 burçla desteklenmişti. Burçlar 5 katlıydı. Tepedeki iç kaleyi IV. yy.da Bizans İmparatoru Nikefhoros Fokas yaptırmıştır, ancak çok yıkıktır. Surların Habib-i Neccar Dağı yamaçlarındaki bölümü sağlamdır.
DEMİRKAPI
Kent surlarındaki 4 kapıdan en büyüğü olup, Halep kapısı da denilmektedir. VI. yy’da Justinianus döneminde sellerin akışını kontrol etmek için yapılmıştır. Günümüzde hala sağlam olarak ayakta durmaktadır.
TRAJAN SU KEMERLERİ
II. yy.da Roma İmparatoru Trajan tarafından Harbiye’den (Daphne) kente su getirilmesi amacıyla yaptırılmıştı. 9 km. uzunluğunda olan bu kemerlerin bir bölümü ayaktadır. Bir kısmı Antakya –Harbiye arasında, bir kısmı da Antakya Devlet Hastanesi yakınındadır. Halk dilinde Memekli Köprü olarak anılmaktadır.
Çevlik’in (Seleukeia Pieria) Tarihçesi (Titüs Tüneli)
Antakya’nın 35 km. batısında, Musa Dağı’nın güneyinde kurulmuş antik bir kenttir. Bu bölgede ilk iskan M.Ö. 4500 yıllarına kadar iner. Bütün dünyaca bilinen tarihi Seleukoslarla başlar. Büyük İskender’in ölümünden sonra generalleri arasında paylaşılan ve burayı da içine alan topraklar Seleucus’a kalır. Seleukoslar merkezleri Babil olmasına rağmen buradan Akdeniz’e hükmetmek istiyorlardı. Bunun güçlüğünü anlayan imparator önce burayı devletinin başkenti yapmayı düşünürdü. Ancak her an denizden gelecek saldırıya uğraması mümkün ve savunması güç olan bu şehri başkent yapmaktan vazgeçerek Antakya’ya yöneldi.Roma egemenliğine geçtiğinde de önemi daha da artmıştır. Daha sonra Bizans hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde liman eski önemini kaybetmiştir.Seleukeia Pieria şehri aşağı ve yukarı olmak üzere iki kısımdan kurulmuştur. Yukarı şehir deniz seviyesinden 300 metre yüksekliktedir. Burada büyük malikaneler, mabetler ve resmi binalar bulunmaktadır. Aşağı Şehir,liman ve çevresinde kurulmuştur. Aynı zamanda burada büyük bir hamam ve küçük bir tiyatro bulunmaktadır.Şehrin çarşı ve El-Mina ismini taşıyan iki kapısı bulunmaktadır. Şehrin tamamın bir surla çevrilidir.Buradaki buluntular:Titüs Vespasianus Tüneli, Beşikli Mağara ve Dor Mabedi.
TİTUS (VESPASİANUS) TÜNELİ
Samandağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan şehirdir. Şehrin, dağın hemen bitiminde , dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı Doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dirTünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ”Beşikli Mağara” olarak anılmaktadırAntik şehrin yerleşim yerinin yukarı kısımlarında tapınak kalıntılarına da rastlanır , bunlardan başka , Mağaracık köyü civarında da çok sayıda mağara vardır.
KAYA MEZARLARI
Vespasianus-Titus tünelinin yakınındadır. Roma dönemine ait olan ve kalker oyulmuş 12 kaya oyulmuş 12 kaya mezarı vardır. Bunlardan Beşikli Mağara adıyla anılan mezarın bulunduğu mağara en geniş ve en ünlüsüdür.
Hatay Arkeoloji Müzesi
Antakya’da Cumhuriyet Alanı’nda, Asi ırmağı kenarında ve köprü yakınındadır. Hatay’da bilimsel kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır. Çalışmaların ilk yıllarında çeşitli ve kıymeti büyük olan tarihi eserlere rastlanması bir müze kurulması fikrini doğurmuştur. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatay’da M. Mişel Booşer tarafından hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere göre bir müze hazırlanmıştır. 1939 yılında tamamlanan müzede 3 ayrı bilim heyetinin yaptığı hafriyatlar sonucunda çıkan eserler toplanmıştır.Mozaik müzesi olarak planlanan binanın yapımına 1934 yılında başlanmış, Hatay Devleti zamanında tamamlanmış, düzenlemesi uzun sürdüğünden 23 Temmuz 1948’de Hatay’ın Kurtuluş Bayramı’nda ziyarete açılmıştır. Müzenin genişletilebilmesi için yapılan ek inşaat 1974’te tamamlanmıştır. Hitit, Helenistik ,Roma ve Bizans dönemlerine ait olan ve Harbiye, Antakya, Atçana , Seleukeia Pieria ile İskenderun’da bulunmuş eserlerin sergilendiği müze mozaik koleksiyonlarının zenginliği yönünden dünyada ikinci sırayı almaktadır.Müzede. 18.100 parça arkeolojik eser, 1.050 etnografik eser, 13.820 sikke, 1.347 mühür olmak üzere toplam 34.317 eser bulunmaktadır.1999 yılı sonu itibariyle müze ve ören yerlerini 103.233’ü yerli. 14.476’sı yabancı toplam 117.709 kişi ziyaret etmiştir. Toplam 21 milyar 498 milyon TL gelir sağlanmıştır.Müzedeki mozaikler, Bizans ve Roma dönemlerini kapsayıp. Mitolojik olaylar ve kişiler sembolize edilmektedir
Ulu Camii
Köprü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakya’nın en eski camisi olan Ulu Cami’nin Memluk dönemi eseri olduğu sanılmaktadır. Kitabelerden, caminin ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği anlaşılmaktadır.Antakya’da bunlardan başka Mahremliye Camii ( girişindeki tünel ve mihrap etrafındaki sütünceler ile ilgi çekicidir). Nakip Camii,Yeni Camii,Civelek Camii,Meydan Camii ( Giriş kapısı minarenin altındadır.Şeyh Ali Camii gibi hepsi de Osmanlı dönemi eseri olan camiler vardır. Bunlar kubbeli ve ahşap çatılı olmak üzere iki ayrı tipte inşa edilmişlerdir. Camilerde bazıları kalın gövdeli ve şapkalı, bazıları ince gövdeli, şerefeli ve külahlı olmak üzere iki tip minare dikkati çeker.
St.Pierre Kilisesi
Antakya-Reyhanlı yolu üzerinde kente 2 Km uzaklıkta Habib Neccar Dağ’ı yakınındadır. Doğal bir mağara olup, eklemelerle Kiliseye dönüştürülmüştür. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St.Pierre (Aziz Petros) Antakya’ya M.S. 29-40 tarihleri arasında gelmiş ve Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış. İlk dini toplantının yapıldığı bu kilisede cemaat ilk kez Hıristiyan adını almış. Hıristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinir.Bu mağara M.S. XII-XIII. yy.’larda Haçlılar tarafından ön cephesine yapılan ilave inşaat ile gotik tarzda bir kilise şekline çevrilmiş mağaranın tabanında tahrip olmuş bir şekilde M.S. 4 ve 5. Yüzyıllara ait mozaik kalıntısı vardır.Ayrıca bir altar, niş içinde mermer küçük St.Pierre’nin heykeli, kutsal sayılan su, saldırı esnasında cemaatin gizlice kaçmasına yarayan tünel bulunmaktadır.
Kilise, 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından Hıristiyanlar için Hac yeri ilan edilmiştir. Her yıl 29 Haziran’da Katolik Kilisesince burada bir ayin düzenlenmektedir.
Harbiye (Defne)
Harbiye, il merkezine 7 km. mesafede olup, Yayladağı ilçesi üzerinden Suriye ve dolayısıyla Ortadoğu’ya bağlayan E-91 karayolu üzerinde bulunmaktadır. Suriye hududuna 55 km mesafededir. Harbiye belediye teşkilatı Hatay’ın Anavatana katılış tarihi olan 1939 yılında kurulmuş bir beldedir. Ayrıca Harbiye, tarihi Daphne olarak adını tüm dünyaya duyurmuştur. Yalnız Hatay’ın değil, belki de Güney Anadolu bölgemizin en şirin ve en seçkin yerlerinin başında gelmektedir. Konumu itibari ile Ortadoğu’yu Türkiye’ye bağlayan yol üstünde bulunduğundan bu ülkelerden gelen turistlerin hem uğrak yeri, aynı zamanda konaklama ve eğlence yeri olmakla birlikte bölgenin en güzel piknik yeridir. Her taraf yeşillik ve bol suları ile adeta cenneti andırır. Bir defa gelenin kolay kolay ayrılmayacağı ve tekrar gelmesi için güzellikleri ile ona davetiye sunar.Her türlü sebze ve meyvelerin bol yetiştiği Harbiye, son yıllarda Ortadoğu ülkeleri olmak üzere gittikçe artan turist akınına uğramaktadır. Lokantaları, turistik otelleri, pansiyonları ve eğlence yerleri büyük bir gelişme göstermiştir. Çok sayıda aile tipi pansiyon mevcut olup, 2 tanesi işletme belgeli olmak üzere 5 adet oteli bulunmaktadır. Yaz aylarında otel ve pansiyonların haricinde halkın bir kısmı, yabancı turistlere evlerinin bir bölümünü kiraya vererek artan turist potansiyelini karşılamaya çalışmaktadır. Konaklama ve yeme-içme tesislerinin haricinde Harbiye şellaleler bölgesinde yazlık olarak yeşillikler ve çağlayanlar arasında yeme-içme tesisleri mevcuttur.Harbiye el sanatları bakımından da adını tüm Türkiye’ye duyurmuştur. Heykelcilik bir hayli ileri durumdadır. Hakan Turizm Bakanlığının bir çok siparişleri buradan karşılanmaktadır. El tezgahlarında üretilen ipekçilik tüm Türkiye’de kabul görmüştür. Turistik eşya üretimi ve sap örmeciliği ile Türkiye çapında önemli bir pazara sahiptir.
DAPHNE (Harbiye) EFSANESİ
Zeus’un oğlu Işık Tanrısı Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Defne’dir. Apollon’un içinde arzular uyandırır. Onunla konuşmak ister. Fakat Defne, Işık Tanrısı’nın içinden geçenleri anlamıştır. Kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon kovalar. Çapkın Tanrı bir taraftan “kaçma seni seviyorum” diye bağırır. Defne ise Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder. Apollon’a gelince, bu güzel periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Defne, Apollon’un sıcak nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş imkanı kalmadığını anlayan Defne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır:
-“Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.”Bu içten yalvarış üzerine Defne organlarının ağırlaştığını, odunlaştığını hisseder. Olgun göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir.Bu manzara karşısında şaşıran Apollon, Defne’nin ağaç oluşunu hayret ve üzüntü ile seyreder. Sonra da sarılır ve sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir:-“Defne, bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak. Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler. Şarkılarda, şiirlerde adımız yanyana geçecek.Bu tatlı sözler üzerine Defne, dallarını eğerek Apollon’u saygı ile selamlar.İşte bu öykünün geçtiği yer bugünkü Harbiye’dir.Apallon teessür ve heyecan içinde o ağacı amblem olarak aldı ve parlak yapraklarından başına bir taç yaptı. İşte o zamandan beri şiir ve silah zaferi Defne dalı ile ödüllendirilir ve Defne’nin gözyaşları bugün hala Harbiye’de şelaleler meydana getiriyor
Kaya Mezarı ve Beşikli Mağara
Titus tünelininin yakınındadır. Yolu tünelin girişinden ayrılır. Geniş alana yayılan mezarlık, kayalık yamaçlara oyularak yapılmıştır. Mezarlarda Romalılara ait 12 adet Kral mezarı bulunmuştur. Kral ailesine ait mezarların yanı sıra halka ait olanlarda vardır. Nekrepolun hemen yukarısında o dönemde resmi daire olarak kullanılan çalışma odalarının kalıntıları mevcuttur.
Antakya Kalesi ve Surlar
İstanbul surlarından sonra yurdumuzda en uzun surları oluşturmaktadır.Antik kenti çevreleyen duvarlar Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yapılmıştır. Surlar, Silpius (Habib-i Neccar) Dağı’ndan Orontes (Asi) Irmağına kadar uzanıyordu. Evliya Çelebi 44.000 adım uzunluğundaki duvarların büyük blok taşlarla örüldüğünü, çok sağlam ve sık mazgallı olduğunu, 70-80 adımda bir burç bulunduğunu yazmaktadır. Buna göre duvarlar 30.000 metre uzunluğundaydı ve 360 burçla desteklenmişti. Burçlar 5 katlıydı. Tepedeki iç kaleyi IV. yy.da Bizans İmparatoru Nikefhoros Fokas yaptırmıştır, ancak çok yıkıktır. Surların Habib-i Neccar Dağı yamaçlarındaki bölümü sağlamdır.
DEMİRKAPI
Kent surlarındaki 4 kapıdan en büyüğü olup, Halep kapısı da denilmektedir. VI. yy’da Justinianus döneminde sellerin akışını kontrol etmek için yapılmıştır. Günümüzde hala sağlam olarak ayakta durmaktadır.
TRAJAN SU KEMERLERİ
II. yy.da Roma İmparatoru Trajan tarafından Harbiye’den (Daphne) kente su getirilmesi amacıyla yaptırılmıştı. 9 km. uzunluğunda olan bu kemerlerin bir bölümü ayaktadır. Bir kısmı Antakya –Harbiye arasında, bir kısmı da Antakya Devlet Hastanesi yakınındadır. Halk dilinde Memekli Köprü olarak anılmaktadır.
Çevlik’in (Seleukeia Pieria) Tarihçesi (Titüs Tüneli)
Antakya’nın 35 km. batısında, Musa Dağı’nın güneyinde kurulmuş antik bir kenttir. Bu bölgede ilk iskan M.Ö. 4500 yıllarına kadar iner. Bütün dünyaca bilinen tarihi Seleukoslarla başlar. Büyük İskender’in ölümünden sonra generalleri arasında paylaşılan ve burayı da içine alan topraklar Seleucus’a kalır. Seleukoslar merkezleri Babil olmasına rağmen buradan Akdeniz’e hükmetmek istiyorlardı. Bunun güçlüğünü anlayan imparator önce burayı devletinin başkenti yapmayı düşünürdü. Ancak her an denizden gelecek saldırıya uğraması mümkün ve savunması güç olan bu şehri başkent yapmaktan vazgeçerek Antakya’ya yöneldi.Roma egemenliğine geçtiğinde de önemi daha da artmıştır. Daha sonra Bizans hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde liman eski önemini kaybetmiştir.Seleukeia Pieria şehri aşağı ve yukarı olmak üzere iki kısımdan kurulmuştur. Yukarı şehir deniz seviyesinden 300 metre yüksekliktedir. Burada büyük malikaneler, mabetler ve resmi binalar bulunmaktadır. Aşağı Şehir,liman ve çevresinde kurulmuştur. Aynı zamanda burada büyük bir hamam ve küçük bir tiyatro bulunmaktadır.Şehrin çarşı ve El-Mina ismini taşıyan iki kapısı bulunmaktadır. Şehrin tamamın bir surla çevrilidir.Buradaki buluntular:Titüs Vespasianus Tüneli, Beşikli Mağara ve Dor Mabedi.
TİTUS (VESPASİANUS) TÜNELİ
Samandağ ın 5 Km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda M.Ö. 300 yıllarında Seleuykos Nikator tarafından kurulan ve kurucusunun adı ile anılan şehirdir. Şehrin, dağın hemen bitiminde , dağdan gelen derelerin ağzında bir iç limanı vardı. Sellerin bu limanı Doldurması tehlikesi ortaya çıkınca imparator Vespasianus zamanında dağ delinerek bir tünel açılması kararlaştırıldı tünel Titus zamanında tamamlandı ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 mt. genişliği 6 mt olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtıldı , böylece limanın dolması engellenmiş oldu. 130 mt si tünel , kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevliğe kadar 1380 mt. dirTünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta , 100 Mt. kadar uzaklıkta kaya mezarları vardır burada kayalara oyulmuş mağaraların içinde bulunan çok sayıda mezarın en çok ilgi çekeni , çukurun tabanındaki geniş mağaradır. içinde çok sayıda mezar bulunan bu mağara diğerlerinden farklı yapılmış yüksek ve gösterişli bir mezar yüzünden halk arasından ”Beşikli Mağara” olarak anılmaktadırAntik şehrin yerleşim yerinin yukarı kısımlarında tapınak kalıntılarına da rastlanır , bunlardan başka , Mağaracık köyü civarında da çok sayıda mağara vardır.
KAYA MEZARLARI
Vespasianus-Titus tünelinin yakınındadır. Roma dönemine ait olan ve kalker oyulmuş 12 kaya oyulmuş 12 kaya mezarı vardır. Bunlardan Beşikli Mağara adıyla anılan mezarın bulunduğu mağara en geniş ve en ünlüsüdür.
murat_80- Yönetici
- Ruh hali :
Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 08/07/09
Yaş : 44
Nerden : hatay
Lakap : ASLANA SÖZÜM VAR ÇAKALA YEM OLMAM
Geri: Hatay'ın Tarihi Yerleri
lise yıllarındayken hatayı gezmek kısmet olmuştu
gerçekten tarihi ve güzel bir şehir
gerçekten tarihi ve güzel bir şehir
Geri: Hatay'ın Tarihi Yerleri
tsklr ben hatayın merkesinde oturuyorum mesela bu güzelliklerle her an içiçeyim sizede tavsiye ederim burası baska sehir her seyiyle inannın bana
murat_80- Yönetici
- Ruh hali :
Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 08/07/09
Yaş : 44
Nerden : hatay
Lakap : ASLANA SÖZÜM VAR ÇAKALA YEM OLMAM
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz